12 Mayıs 2015 Salı

"Hangi sekiz saatten söz ediyoruz?"

TRT'de yayına devam eden "Seksenler" dizisinin ve "Mandıra Filozofu" filminin yönetmeni Müfit Can Saçıntı ile setlerin durumlarını, şikayetleri ve "Seksenler"deki set ortamını konuştuk. Saçıntı, yönettiği dizideki set ortamı için "Cennet gibi yer" derken, sendikaların güçsüz ve yok olduğunu söyledi.

"Türkiye'de sendika yeteri kadar güçlü değil"
Daha önceleri dizilere senaryo yazan ve birkaç bölüm dizilerde de rol alan Müfit Can Saçıntı, dört senedir "Seksenler" dizisinin ve "Mandıra Filozofu", "Mandıra Filozofu (İstanbul)" filmlerinin de yönetmeni. Saçıntı ile dizi ve film setlerindeki durumları konuşurken, set sektörünü genel olarak iç açıcı bulmadığını söyledi. "Set ortamı iki kat daha acı olabilir. Çalışma koşulları, çalışma saatleri düzenli değil. Yasalara göre sekiz saat ama hangi sekiz saatten söz ediyoruz? Sekiz saatten sonra mesai ücreti ödenmesi lazım da hangi mesai ücretinden söz ediyoruz?" dedi.

Bunun hemen ardından yurtdışındaki durumları anlatan Saçıntı, sendikaların gücünden de bahsetti. "Avrupa'da böyle değil. Sendikalar güçlü. Orada da sekiz saat çalışma süresi. Bunu ücretini ödemek koşuluyla en fazla iki saat uzatabilirsin. Daha fazlası için ücretini ödesen dahi uzatamazsın. Yasalarla set çalışanlarının hakları koruma altına alınmış. Türkiye'de sendika yeteri kadar güçlü değil. Tüm sektörler için genel bir sömürü var. Türkiye'de bu kötü çalışma koşulları ve sömürü düzeni iki kat daha fazla."

Müfit Can Saçıntı

" 'Sendikaların yararını görüyor musunuz?' sorusu abes"
Sendika konusunda sözlerini sürdüren Müfit Can Saçıntı, " 'Sendikaların yararını görüyor musunuz?' sorusu abes. Böyle bir hava estirildi. 1980'den bugüne kadar sendikaları öcü gibi gösterme, bütün kötülüklerin kaynağı gibi gösterme, bilinçli bir politika olarak sürdürüldü. Sendika niye kötü olsun? Patronlar için bile iyi bir şeydir. Kağıt üzerinde sendika hakkımız var ama pratikte hiç öyle görmüyoruz. Teoride çok yararlı. Pratikte niye yararlı değil? Çünkü sendika yok" diye konuşarak Türkiye'deki sendikalaşma durumunun iyi olmadığını, her şeyden önce sendika ve sendikalı olmanın yasal güvence altına alınması gerektiğini söyledi.

MinT yapım bünyesinde çalışanların ve kendisinin çalıştığı setlerde tek bir sigortasız işçi olmadığını söyleyen Saçıntı, herkesin ücretlerinin gününde yattığını söyledi ve oyuncularda istinai bir durum olduğunu anlattı, "Oyuncuların bir kısmı sigortalı olmak istiyor, bir kısmı fatura kestirmek istiyor. Yapım şirketi de sigortalı olmak isteyeni sigortalı yapıyor, fatura isteyene fatura kesiyor."

"Seksenler" dizisinin logosu (Kaynak: MinT Prodüksiyon)

" 'Seksenler' cennet gibi bir yer"
Son olarak yönettiği dizi olan "Seksenler"in set ortamından da bahseden Saçıntı, "Biz çok şanslıyız" diye başladı sözlerine, "Aşağı yukarı çekimimiz sekiz saat sürüyor. Bu sene sadece haftanın iki günü çalışıyoruz. Öğle yemeği saatimiz bile bellidir. Sektördekiler için bir hayal. Buna şahit olmayan arkadaşlar abarttığımızı ya da yalan söylediğimizi düşünebilir. "Seksenler" dizisi sektör içerisinde cennet gibi yer" diyerek cümlesini noktaladı.


Tür: Multimedya haber
Görüntüler: Hazan Celhunz

8 Mayıs 2015 Cuma

"Senarist olmak isteyenler yeni Avatar'lar bulmak zorunda"

Murat Aras, 15 yıldır dizi sektöründe senaristlik yapıyor. Aras'ın yazdığı diziler arasında, "Ayrılsak da Beraberiz", "En Son Babalar Duyar", "Papatyam" ve daha birkaç dizi var. 2012 yılından beri de TRT'de yayınlanan "Seksenler" dizisinin senaryosunu yazıyor. Murat Aras ile senaristliğin zorluklarını ve setlerde yaşanan durumları konuştuk.

"Sendikalar modern toplumların ve demokrasilerin vazgeçilmez parçasıdır"
Senaryo yazarı olduğu için setlerdeki durumlarla birebir ilgili olmadığını söyleyen Murat Aras, setlerin "tehlikeli" statüsüne yükseltilmesi konusunda "Tehlikeli statüsüne alınması doğru bir karardır" dedi ve sözlerine şöyle devam etti: "Dizi çekimleri eskisine göre çok daha uzun sürmektedir ve setler uzun süre çalışılan mekanlar haline gelmiştir. Çalışma ortamında yoğun elektrik kullanımı, ağır ekipmanlarla çalışılması gibi nedenlerle setler her zaman iş kazası tehlikesi ile karşı karşıyadır." Böyle bir kazanımın yanında ileriye yönelik beklentilerini sorduğumda ise, "İleride çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi konularda yeni kazanımlar olması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Sendika konusuna da değinen Aras, "Sendikalar modern toplumların ve demokrasilerin vazgeçilmez parçasıdır. Sendikalar üyelerinin hem devlet hem de işveren karşısında ortak sesidir ve çalışma şartları ile ilgili dengeyi kurmak için vazgeçilmezdir. Senaryo yazarları olarak bir meslek birliğimiz var. Gerek devletin ilgili mercilerine gerek yapımcı ve televizyon kanallarına karşı taleplerimizi ve şikayetlerimizi iletmek için faydalı oluyor" diyerek birleşme konusunda düşüncelerini ifade etti.

Murat Aras

"Set çalışanlarının gelirlerini yükseltecek bütçelerle çalışmak gerekir"
Setlerdeki durumlarla yakinen içli dışlı olmasa da yaşadığı herhangi bir set kazasını sorduğumda Murat Aras, "En Son Babalar Duyar" dizisinde yaşadığı bir olayı anlattı: "Diziyi çekerken sette elektrik kontağından bir yangın çıkmıştı. Bu çekim programını ve dolayısıyla senaryoyu çok etkilemişti. Yeni hikayeler ve mekanları hızla adapte etmemiz gerekmişti."

Starlar ve set işçileri arasındaki ücret uçurumu hakkında görüşlerini almak istediğimde Aras, bu ücretlerin dünyanın her ülkesinde yüksek olduğunu söyledi ve "Starların aldığı yüksek ücretler üzerine düşünerek değil de set çalışanlarının gelirlerini yükseltecek bütçelerle çalışmak gerektiğini düşünüyorum" dedi.

"Yabancı setlerde zamana karşı yarışın bizimkine göre daha az olduğunu söylemek zor değil. Daha geniş zamanda, daha özenli ve dikkatli çalışmak mümkün oluyor. Ama bizim setlerde her şey çok hızlı. Bu da riskleri ve tehlikeleri beraberinde getiriyor" diyerek dizi süreleri üzerinden Türkiye'yi ve yurtdışını da kıyaslamış oldu.

Murat Aras ve Aydın Sarman

"Hikaye konusunda tek rakibimiz sadece yerli yapımlar değil"
Murat Aras ile son olarak senaristliğin nasıl bir meslek olduğunu ve yaşadığı zorlukları sordum. Bir senarist hikayeyi nasıl yazıyor, nasıl planlıyor? "Senarist olarak hikaye bulmak ve bölümleri planlamak için haftanın 2-3 günü üçer dörder saat çalışıyoruz. Yazma aşamasında ise günde 5-6 saat çalışarak üç gün içinde senaryoyu tamamlıyoruz. Senaristliğin en büyük zorluğu, sürekli olarak yeni ve ilgi çekici hikayeler bulma zorunluluğudur" diyerek sorumu cevapladı.

Çekilen dizilerin sürekli başka ülkelerle kıyaslama yapıldığını söylediğimde, Aras da en çok zorlanan konunun hikaye olduğunu söyledi. "Hikaye konusunda tek rakibimiz sadece yerli yapımlar değil aynı zamanda yayınlanır yayınlanmaz dünyanın her ülkesinde seyredilebilen yabancı yapımlar.Yeni bir hikaye bulduğumuzu düşündüğümüzde birileri 'O bir Amerikan dizisinde yapıldı' ya da 'Bir Kore dizisinde yapıldı' diyebiliyor. Telif gibi konular devreye girdiği için hikaye çöpe atılıyor."

Son olarak senaristliğin teknik bir konu olduğunu ve biraz eğitimle de öğrenilebilecek bir şey olduğunu söyleyen Murat Aras, "Zor olan yaratıcı düşünebilme yeteneğidir. Yani yeni ve değişik hikaye bulabilmek ve bu hikayeyi doğru bir şekilde anlatabilmek zor. Bu anlamda senaristlik bütün dünyada giderek zorlaşan bir iştir. Tabi zorlaşan şartlar daha yaratıcı fikirlerin ve hikayelerin de önünü açıyor aslında. Dünyanın en çok seyredilen iki filminden biri Titanik'tir ve özünde zengin kız fakir oğlan hikayesidir. Diğeri de Avatar'dır. Yani biri çıkmış ve giderek zorlaşan hikaye bulma işinde, mavi yaratıklardan bir dünya kurarak fark yaratmış ve başarılı olmuştur. Senarist olmak isteyenler de yeni Avatar'lar bulmak zorundadır" dedi.

Tür: Fotoğraflı haber
Görüntüler: Hazan Celhunz

30 Nisan 2015 Perşembe

"Devletin kanalında sigortasız çalıştım"

Burak Özcan, Bahçeşehir Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünden mezun ve şu anda sanat yönetmenliği yapıyor. Şu sıralar FOX TV'de yayınlanan 'O Hayat Benim' dizisinde çalışıyor. Özcan, kamera arkasında yaşadıklarını ve çalışma koşulları hakkında ne düşündüğünü söyledi.

Burak Özcan, 10 yıldır bu sektörde sanat yönetmenliği yapıyor. Hem dizi sektöründe hem sinema sektöründe çalışıyor. İki sektörün de şartlarının hemen hemen aynı olduğunu söylese de dizilerde çalışırken fazla efor sarf ettiklerini dile getirdi.

Setlerin "az tehlikeli"den "tehlikeli" statüsüne yükseltilmesi hakkında da geç kalındığını söyleyen Burak Özcan, bu statünün yine de bir artı olduğunu ve sadece lafta kaldığını söyledi.

"Belki biraz da biz hatalıyız"

Sendikaların, kendi fikrine göre, pek bir çalışma içinde olmadığını söyleyen Özcan, belki kendi taleplerinin de olmadığını ve bu yüzden sendikanın pek yararlarını göremediğini ifade etti. Tepkileri olduğunda da "Yine de değişmiyor. Sinema filminden uzun bir işimiz var altı günde onu yetiştirmek zorundayız" dedi.

Setlerdeki stajyerlerden de bahseden Burak Özcan, "Üniversitelerden gelen öğrenciler yirmi gün çalıştırılıyor. Onun dışında daha fazla kesinlikle çalıştırılmıyor. Sigortasız işçi kesinlikle yok. Girdiği ilk gün sigortası mutlaka yapılır" diye konuştu.


Burak Özcan
"Seyirci, oyuncuyu izliyor"

Oyuncular ve kamera arkasında çalışanların aldığı ücretin uçurumu konusundan da "Başrol oyuncusu o parayı tabii ki alacak. Seyirci onu seyrediyor. Belki de herkes emeğinin karşılığını alıyor, nereden biliyorsunuz?" diye konuştu ve aldığı ücreti sorduğumda da esprili bir şekilde, "Cumhurbaşkanıyla yarışıyorum" dedi.

Röportaj sonunda sigorta konusuna tekrar değinen Özcan, "TRT için çekilen bir dizide çalışıyordum. Dizinin son dört bölümü paramı alamadım ve sonradan öğrendim ki o kadar zaman boyunca sigortasız çalışmışım. Devletin kanalının bunu kontrol etmesi gerekirdi" diye başından geçen bir olayı da anlattı.



Tür: Multimedya haber
Görüntüler: Hazan Celhunz

23 Nisan 2015 Perşembe

"Dizi bana göre değil"

Cihan Küçük, 2003 yılından beri setlerde saç ve makyaj işleriyle uğraşıyor. Kendisiyle, çekilen bir reklam filminin setinde, İstanbul Film Stüdyoları'nda buluştuk. Setlerde neler yaşadıklarını ve set çalışanları için atılan adımlar hakkındaki görüşlerini sorduk. Cihan Küçük, "Çok büyük tehlikeler altındayız" diyerek, yaşadığı ve şahit olduğu set kazalarından da bahsetti.

Cihan Küçük ile İstanbul Film Stüdyoları'nda buluştuk.
"Toplamda 16 saat çalışırız"
Cihan Küçük, 1997 yılında işe başlamış ve 2003'ten beri de fotoğraf çekimlerinde, reklam ve film setlerinde saç-makyaj işleriyle uğraşıyor. Bu üç sektör dışında ise bir kere dizi setlerinde de yer almış. O günden sonra bir daha dizi setlerinde çalışmadığını söylüyor: "2003 yılında Show TV'ye bir iş çekiyorduk. İlk gittiğim gün 26 saat çalıştık. O gün anladım ki; dizi bana göre değil." Çalışma sürelerinden bahsetmeye başlayan Küçük, film ve reklam sektöründe de insani saatlerde çalıştıklarını ancak reklam sektörünün belli kuralları olduğunu anlattı: "Sabah saat 8'de sete geliyoruz. Saat 8.30'a kadar kahvaltı molamız var. Sonra her altı saatte bir 45 dakika yemek arası veririz. Toplamda 16 saat çalışırız. Daha fazla kimse bizi çalıştıramaz."

Sendikalar kurulmadan önce yaşadıkları zorluklardan da bahseden Cihan Küçük, "Üç günlük işi bir günde çekmeye çalışıyorlardı. Bizi de mahvediyorlardı, kendileri de mahvoluyordu" dedi ve sözlerine bu zor şartlarda oluşan kazaları da ekledi; "Gün sonunda 30-32 saat çalışmışız, kalkıp araba kullanıyorduk eve gidiyorduk, büyük bir risk. Yolu görmeden gidiyorduk. Arkadaşlarımız öldü. İlla birileri öldükten sonra böyle bir oluşum oldu. Şimdi hepimiz birbirimize sahip çıkıyoruz" diyerek dayanışmanın önemini de söyledi.


Reklam filmi ekibi ve Cihan Küçük, yapılan çekimi izliyor.

"Çok büyük tehlikeler altındayız"
Setlerde yaşadığı ve şahit olduğu kazaları da anlatan Cihan Küçük: "Çok büyük tehlikeler altındayız. İki-üç gün önce ışıkçı bir arkadaşım merdivenden sırt üstü düştü. Ben de bir kere gece karanlığında ters ışıkta giderken diz kapağımı bir ışık ayağına çarptım ve diz kapağım yarıldı. Tehlikeli şeyler yapıyoruz çünkü, her şey olabiliyor" diye konuştu. Kazalara karşı set içinde de mümkün olduğunca önlem alındığını söyleyen Küçük, cümlesinin devamında herkesin sağlık sigortasının yapıldığını da ekledi.

Eskişehir'de çekilen bir filmde de bazı kazalara şahit olduğunu söyleyen Küçük: "Bir oyuncumuz kalp krizi geçirdi. Yeni by-pass olmuştu. Yönetmenimiz koşmasını rica etti. 'Ben koşamam. Beni koşturmayın' dedi. Yönetmenimiz de 'Bir kerelik en azından' dedi. Koştu. Olmadı. İkinci defa koşmasını istedi. Oyuncu, 'Bak kötüyüm, daha kötü olurum" dedi. Yönetmen de 'Bir şey olmaz' dedi İkinci defa koşarken, düştü. Ambulans geldi sete. Adamı zor yetiştirdiler, ölecekti. Ünlü bir oyuncu ismini vermeyeyim. Şu anda yaşıyor."


Böyle kaza durumlarında setlerde ne yapıldığını ise şu sözlerle dile getirdi: "Yapımcı ve yapım amiri yetkili kişi. Her an her şeye hazırlıklı geliyorlar. Çok riskli, tehlikeli setlerimizde ambulans bile bulunduruluyor. Her geldiğimiz setlerde en yakın hastane, en yakın hastanenin telefonu, ulaşabileceğimiz en yakın yerler belirleniyor. Ona göre çalışıyoruz."



Cihan Küçük, kuliste kullandığı malzemelerle birlikte poz verdi.

"Hayatımdan memnunum"
İleriye yönelik beklentilerinin olmadığını ve hayatından memnun olduğunu söyleyen Cihan Küçük, kazandığı paradan bile şikayet etmediğini söyledi. Bu işle birlikte 3-4 günde kazandığı parayı, bundan önceki hayatında bir ayda kazandığını anlattı. Şikayet edenlerin de olduğunu ifaden eden küçük, kendisinin mutlu olduğunu ve para konusunda da hiçbir şikayetinin olmadığını söyledi: "Ben aldığım parayı daha önceki hayatımda, daha önce çalıştığım yerlerde aldığım parayla kıyaslıyorum. Benim iş öğrendiğim insanlar aldığım paranın yaklaşık dört misline gidiyorlar bir işe. Hiçbir zaman şikayetçi değilim aldığım paradan."



Tür: Fotoğraflı haber
Görüntüler: Hakan Fevzi İnci

15 Nisan 2015 Çarşamba

Set işçilerinin artık bir el kitabı var!

Oyuncular Sendikası, bu sene dördüncü yılını kutladı. Bu kutlamada "SETLERDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ REHBERİ" isimli bir kitap paylaşıldı. Bu kitapta departmanlara göre çalışan set işçilerinin güvenliklerini nasıl sağlayacakları ve kendilerini nasıl korumaları gerektiği madde madde anlatılıyor. Kitabı hazırlayanlardan Oyuncular Sendikası Kampanya Sorumlusu Gizem Arlı ile bu kitabın çıkış yolunu, set çalışanlarının bilinçlenmesini ve Oyuncular Sendikası'nın nasıl aktifleşeceğini konuştuk.




Tür: Video haber
Görüntüler: Hazan Celhunz ve arşiv

9 Nisan 2015 Perşembe

"Artık insan gibi çalışıyoruz"

Özgür Demir, 25film yapım şirketinde prodüksiyon amiri olarak çalışıyor. Demir ile yaptığımız röportajda reklam setlerinin çalışma saatlerini, sigorta durumunu ve sendikalaşma durumunu konuştuk. Yurt dışında reklam filmi çekerken oradaki yaşadıklarından da bahseden Özgür Demir, dizi setlerinde çalıştığı zamanlarda başına gelen bir kazayı ve şahit olduğu başka bir kazayı da anlattı.




Görüntüler: E. Özlem Gürpınarlı ve Özgür Demir'in arşivi
Tür: Sesli foto röportaj

3 Nisan 2015 Cuma

''Setler erkek ağırlıklı''

Cengizhan Fidan, 25film yapım şirketinde çalışıyor. Daha çok reklam işlerinde yer alan Fidan, bulunduğu sektördeki set işçilerinin çalışma koşullarını, çalışma sürelerini, set işçilerinin sendikalaşma durumunu ve setlerdeki erkek hegemonyasını anlattı.

Cengizhan Fidan ile 25film yapım şirketinde buluştuk.
Şartlar daha insani

Cengizhan Fidan, 25film şirketinde genel koordinatörlük yapıyor. Genel koordinatörlük kısmını sorduğumda kendisi için, daha çok 'Executive producer' olarak bilinen, ''Yürütücü yapımcı'' diyerek düzeltti. Cengizhan Fidan daha çok reklam setlerinde çalışıyor. Hatta reklamdaki çalışma saatlerinin, uzun saatler de olsa, dizi setlerine göre daha insancıl olduğunu belirtti.

Önlerine gelen senaryo doğrultusunda plan, program oluşturduklarını söyleyen Cengizhan Fidan; çekimin hazırlık sürecinin ve çekimin bütçelendirilmesinin 10-15 gün ya da bir aylık süreyi aldığını söyledi.
Reklam seti (Kaynak: Cengizhan Fidan'ın arşivinden)

Kadınlar sette ne iş yapar?

Çalıştığı yerde herkesin sigortalı olduğunu söyleyen Cengizhan Fidan, diğer sektörlere nazaran iyi paralar kazandıklarını anlattı. Sendikalaşma hakkında düşüncelerinde ise, ''Sendikalaşmak doğru bir adım'' dedi.


Son olarak setlerde kadınların nasıl çalıştığına dair soru sorduğumda ise Fidan, kadınların da setlerde olduğunu ifade etti ama ''Erkek ağırlıklı setler daha çok’’ dedi.




Görüntüler: Hazan Celhunz ve Cengizhan Fidan'ın arşivi
Tür: Multimedya haber

27 Mart 2015 Cuma

"Sendikayla mahkemelik olduk"

Çeşitli dizilerin, filmlerin ve reklamların prodüksiyonunda görev almış Ayhan Atasoy ile set işçilerinin durumlarını konuştuk. Atasoy, çalıştığı bir sette bir başka set işçisinin öldüğünü söyledi ve set şartlarının pek parlak olmadığını ifade etti. Son olarak yurtdışındaki setlerle Türkiye'deki setleri kıyaslayamayacağını da sözlerine ekledi.



Görüntüler: E. Özlem Gürpınarlı ve Ayhan Atasoy'un arşivi
Tür: Sesli foto röportaj

18 Mart 2015 Çarşamba

"Yapımcılara vampir gözüyle bakmayın"

İrfan Film”in sahibi ve Beyoğlu'ndaki Atlas Sineması'nın da işletmeciliğini yapan İrfan Atasoy, sinema sektörüne 1961 yılında girmiş. Aynı yılda film şirketini de kuran Atasoy'un işleriyle şimdi oğluna ilgileniyor. Babasıyla aynı isme sahip olan İrfan Atasoy da doğduğu günden itibaren bu sektörün içinde, 18 yıldır da film şirketinin başında. İrfan Atasoy ile bir yapımcının gözünden set işçilerini konuşmak için, Taksim’deki ofisinde “İrfan Film”de buluştuk.

İrfan Atasoy
" '45 dakikalık dizi istiyorum' diyen bir oyuncu duymadım"
İrfan Atasoy, sendikaların bir iş yaptığını düşünmediğini söyledi ve ekledi, “Yapıyorlarsa da kimsenin kaale aldığını düşünmüyorum” dedi. Dizilerin süreleri için “Sendikalar birleşsin” diyen Atasoy, cümlesine şöyle devam etti: “Sendikanın dediğini niye oyuncular, yapımcılar, yönetmenler yapmıyor? 'Ben 45 dakika oynarım' diye kes, neden kesmiyorlar? Niye kessinler para alıyorlar! Hepsi yapıyor. Herkes istisnadır ama '45 dakikalık dizi istiyorum' diyen bir oyuncu duymadım ben.”

Ayrıca sigortasız çalışan set işçileri hakkında da durumu kısmen reddediyor. “Sigortalı da çalıştığı anlar var, sigortasız da var. Herkes değil. Arzu Film hepsini sigortalar. Kurumsal firmalar sigortalar. Anca böyle, bazı firmalar bir kısmını sigortalamazlar para kaybı nedeniyle” dedi. “Sigortalamayan şirketler, insan hayatını önemsemiyorlar mı?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “Önemsiyorlar. Sadece patronlara suç bulmayın. Çalışan işçiler de ‘Ben dışarıdan ödüyorum sigortamı, siz ödemeyin. Size de külfet olmasın, o parayı bana verin’ diyor ya da işe girebilmek için, öne çıkartıyor kendini sigortasız, masrafsız” diye konuştu.

İrfan Atasoy ile ofisinde röportaj anından bir kare.
" 'Ekmek param' mantığıyla çalışıyorlar"
Hastalanma, kaza ve ölüm durumu hakkında da fikirlerini belirten İrfan Atasoy, ölüm durumunda tazminatın ödendiğini söyledi, “Yapımcılara vampir gözüyle bakmayın. Tabii ki öderler, niye ödemesinler?” ve devam etti, “Tabii ki hasta oldukları dönemlerde çalışamazlar. Ama set işçileri de bunu talep ediyor. Sigortasız çalışmak istiyorlar, ama ‘Bana şu kadar para ver’ diyorlar. Onu da beyan etmiyorlar, vergi de ödemiyorlar. Avantajları oluyor. Yapımcı da sigortadan kurtuluyor” dedi.

Son olarak, Türkiye’deki ve yurtdışındaki durumları da kıyaslayan İrfan Atasoy, “Avrupa’da, Amerika’da set işçilerinin işsiz kalma, aç kalma korkusu yok. Burada var. ‘İşi bulmuşum, kaybetmeyeyim. Ne kadar olsa çalışırım. Ekmek param’ mantığıyla çalışıyorlar. Yurtdışında o yok, sigortasız yok. Kanunları sert. Yapımcılar da korkarlar. Oyuncular vergi ödemek zorundadırlar. Burada öyle bir düzen hiç oturmaz, zannetmiyorum oturacağını. Kontrol edilebilir bir mekanizma değil” dedi. Bitirmeden Amerika’daki bir yasadan da bahseden Atasoy, “Amerika’da ‘Sinemayı Koruma Kanunu’ diye bir şey var. Orada dizileri 45 dakika tutuyorlar ki hem oyuncular, çalışanlar fazla yorulmasın hem insanlar film geldi mi sinemaya gitsin” dedi, Türkiye’de böyle bir yasa ihtimalinin olup olmadığını soruyorum, “ ‘Sinemayı Koruma Kanunu’ diye bir şey gelirse ne ala! Ama zannetmiyorum” diye sözlerini noktaladı.

Fotoğraflar: Hakan Fevzi İnci
Tür: Fotoğraflı haber

12 Mart 2015 Perşembe

"Sigortasız çalışıyoruz"

Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen)'nın yönetim kurulu üyelerinden Melih Biçer ve Sinan Güngör, Türkiye ve Avrupa'daki yapımları kıyaslarken, bir yandan da set çalışanlarının örgütlenmesi gerektiğini söylediler. Setlerdeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile de irtibat halinde olduklarını dile getirdiler.




Kamera: Hakan Fevzi İnci

Tür: Video haber

5 Mart 2015 Perşembe

"Türkiye'de insan hakları yok"

Mesut Coşkun, dizi ve filmlerde rol alan bir oyuncu. Oyunculuktan önce ticaretle de uğraşmış olan Coşkun, 1,5 yıldır oyunculuk yapıyor. Mesut Coşkun ile setlerin ve sektörün durumunu konuştuk. Mesut Coşkun, set koşullarının düzeltilmesi ve set kazalarının engellenmesi için insan hayatının
paranın önüne geçmesi gerektiğini vurguladı.

Setlerde uzun bir saat diliminde durmadığını söyleyen Coşkun, “Setlerde bize verilen role göre saat değişiyor. Mesela 'saat 2’de şu semtte olun' diyorlar. Çekilen sahnenin uzunluğuna göre, süre değişiyor” dedi.

Harcamaların faturalarla belirtilmesi gerektiği için setlerde sigortasız işçi çalıştırılmadığını söyleyen Mesut Coşkun, “Gittiğimiz zaman günlük sigortalı olarak çalışıyoruz. Ama tabii sigortalı olmak set kazalarının önüne geçilecek anlamına gelmiyor. Yeterince önlem alınmıyor. Ülkemizdeki düşünceyle de alakalı bu. İnsana verilen değer çok az. Değer verilirse birçok şeyin önlemi önceden alınır” diye konuştu ve önlemlerin neden alınmadığıyla ilgili düşüncelerini şöyle açıkladı: “Hep maddi güce dayanıyor. Setlerde çok para dönüyor ama set işçilerine ve oyunculara çok az ödeniyor. Yapımcılar milyon dolarlar alıyor. İnsan hayatı paranın önüne geçse, bu önlemlerin hepsi alınır.”

Ferit Karol'un yönettiği "Semer" adlı kısa filmde Mesut Coşkun da rol aldı.
(Film afişi, Mesut Coşkun'un sosyal medya hesabından alınmıştır.)

"Sendika sadece güven kazandırdı"

Oyuncular Sendikası” ve “Sine-Sen” hakkında görüşlerini de söyleyen Coşkun, “Memet Ali Alabora başkanken üye oldum sonrasında üyeliğimi tazelemedim. Benden götürüsü oldu, bana getirisi olmadı. En ufak bir şeyde arkanızda destek hissediyorsunuz ama neticede maddi güç için uğraşıyorsunuz. Sendikalara sürekli para ödediğimiz zaman sıkıntıya düşüyoruz. Ücretsiz olsa iyi olur. Sendika ne zaman devreye giriyor? Bu yaptığımız anlaşmalarda bize söylediklerini uygulamadıkları zaman sendikaya başvuruyoruz, şikâyetimizi yapıyoruz. Sendika bir nevi avukatlığımızı yapıyor bizim. Sendika, sadece güven kazandırdı fakat daha etkin olabilir. Mesela set işçilerini örgütlesin, bilinçlendirsin. Bu şekilde yetersiz. Sadece benden aidat alarak, beni savunarak bir yere varılmaz” diyerek, sendikaların yetersiz olduğunu söyledi.

Setlerde yaşanan olayları, ölümleri ve kazaları sorduğumda ise kendisinin bir kaza yaşamadığını ama bir arkadaşının başından geçen bir olayı anlatabileceğini söyledi: “İsmini vermeyeyim ama bir oyuncu arkadaşım, Şafak Sezer tarafından dayak yedi. Şafak Sezer ve ekibi tarafından önce hakarete uğramış sonra direkt şiddete maruz kalmış. Bu utanç verici bir durum. O insan oraya oyuncu olarak gitmiş, bir nevi misafir. Figüranlar, yardımcı oyuncular olmasa o filmi yapamazsın.''

Mehmet Eryılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı "Misafir" (The Visitor) filminde
oyuncu Mesut Coşkun da yer aldı.

"Her projeye imza atılmasın"

Hastalandıklarında ya da kaza olduğunda set işçilerinin parasının kesilip kesilmediğine dair ise şunları söyledi: “Çalıştığınız yapım şirketine bağlı. İyi şirketler kesmiyor ama bazı yapım şirketleri, paraya aşırı değer verdiği zaman sizin cebinizdekinde bile gözü olabiliyor.”

Birkaç bölüm sonra reyting alamadığı için yayından kaldırılan dizilerde çalışan set işçilerinin durumlarını anlatan Mesut Coşkun, “Herkes sözleşmeyle çalışır. Örneğin, ilk 13 bölüm için 5 bin lira ödenecek, 13 bölüm garantiyse para ödenecek, yoksa paranı hiç alamazsın. Böyle sözleşmeler var. Benim tavsiyem oyuncu arkadaşlar her projeye imza atmasınlar” şeklinde konuştu.

Oyuncu Mesut Coşkun ile Taksim'de röportajı gerçekleştirdik.

"20 saat çalışmışsın kimin umurunda"

Yurtdışındaki ve Türkiye’deki çalışma şartlarını kıyaslayan Coşkun, “Türkiye’de insan hakları yok. Birçok ülkeye gidiyorum, gece 10’dan sonra açık bir yer bulamazsın. Sen 8 saat çalışacaksın. Sette de aynısı. 20 saat çalışmışsın kimin umurunda, “Benim işim yürüsün, bir an önce bitireyim” derdinde.  Süreler kısalsa da aynı parayı alacaksın” dedi. Bunu sonlandırmak için baş kaldırmanın, isyan etmenin gerektiğini söyleyen Mesut Coşkun, “İnsan, haklarını savunmadığı sürece elindeki haklarını da kaybetmeye mahkumdur” diye konuştu.

Set işçileriyle başrol oyuncularının aldıkları paralar arasındaki uçurumlara da değinen Coşkun, “Yönetmen arkadaşım 4 bin lira maaş alıyor, başrol oyuncusu 60 bin alıyor. Adam bunu kabul etmezse işsiz kalıyor” diyerek  aradaki farkı anlattı.

27 Şubat 2015 Cuma

"Set işçilerinin örgütlenmesi lazım"

Dizi seti denince akla çoğunlukla oyuncular ve yönetmenler gelir. Peki ya diğerleri? Sesçisi, ışıkçısı, makyözü, bunlar hakkında pek bilgi yoktur. Set işçilerin varlığı ancak dizilerde ya da filmlerde olan kazalarla ya da ölümlerle hatırlanır ve sonra unutulur. Kim bu set işçileri? Neden tüm kazalar bu insanların başına geliyor?

"1980 ihtilaliyle Yeşilçam’a ihtilal yapıldı"
Hasan Demircan (Oyuncu)

Oyuncu Hasan Demircan, yıllardır dizi ve film sektöründe.
'Eşkıya', 'İkinci Bahar', 'Gönül Yarası' ve 'Av Mevsimi' yapımları isimlerini duyurmuş işlerdir, çünkü kadroda Şener Şen gibi usta bir oyuncu vardır. Şener Şen'in de zor sahnelerinde ona yardıma koşan bir dublörü var, Hasan Demircan. Demircan, küçük yaşlardan itibaren set işçiliğine başladı ve oradan adım adım dublörlüğe kadar geldi. Sektörün Yeşilçam olduğu yılları ve günümüzdeki yıllarını değerlendiren Demircan, "Ben o günleri arıyorum. Set işçiliği yaptığı zamanlarda, sendikanın kuralları gereğince 8 saat çalışılırdı ve bu saat aşıldığında mesai ödenirdi. Kimin ne kadar alacağını sendika belirlerdi" dedi. Setteki işçilerin sağlığı üzerine de konuşan Demircan, profesyonel insanların çalıştırılması gerektiğini söyledi.

"18-20 saatlik çalışmalara veda edilecek" diye konuşan Hasan Demircan, set işçilerinin ölümlerine de değindi. "Bölümler, bir sinema filmi kadar uzun. İnsanlar canla başla çalışıyorlar ve uykusuz kalıyorlar ve aç kalıyorlar. Toplanma malzemesini taşıyan şoför bile uykusuz. Yolda giderken dalıyor ve kaza oluyor. Teknik eleman malzemeyi kaldırırken yorgunluktan düşüp, ölüyor" diye sözlerini bitirdi.

"12 Eylül'e üç ay kala..."
Mevlüt Ekinci (Set işçisi, eski Sine-Sen kurucularından)
Set işçisi Mevlüt Ekinci, "Set işçileri örgütlenmeli" diyor.
1978 yılından itibaren faaliyetlerini sürdüren Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen), kurucularından set amiri Mevlüt Ekinci, yıllardır sektörün içinde. Sektöre duyduğu merak ve içinde bulunduğu durumdan rahatsız olan Ekinci, kuralsızlıkları nasıl düzeltebiliriz diye arkadaşlarıyla "Set İşçileri Derneği"ni kurdu ve genel başkanlığını yaptı. 1977 yılında Ankara'ya doğru "Sansüre Hayır" yürüyüşüne katıldı. "Hükümet daha sonra bizi ciddiye aldı ve sigorta yasasına iki madde eklediler. '50 yaşına gelmiş kadın ve 50 yaşına gelmiş erkek, bu alanda çalışmışsa borçlandırma suretiyle emekli olabilir' diye yasa çıktı ve bizi, işçi olarak kabul ettiler" diye yaşadıkları zorlukları anlattı. Sinema Emekçileri Sendikası'ndaki görevinden düşürüldüğünü söyleyen Ekinci, Hasan Demircan'a söylediğine hak verdi ve "12 Eylül üzerimizden silindir gibi geçti" dedi.


1983 yılında yeniden "Set İşçileri Derneği"ni kuran Mevlüt Ekinci, "Örgüt dedin mi herkes kaçıyordu. Eskisi gibi değildi" dedi, gülerek. Reklam sektöründe de çalıştığını söyleyen Ekinci, orada da her işi yaptığını söyledi. Sendikanın aktif olmadığını sözlerine ekleyen Ekinci, "Bu sektördeki insanların mücadelesi; mesleksel, ekonomik ve sosyal mücadele. Sendikanın yönetiminde siyasal bir grup varsa herkes kaçıyor" ifadelerinde bulundu. Yönetime "alavere dalavere" ile geldikleri iddiasında bulundu. Set işçileri için sözlerine devam eden Mevlüt Ekinci, "Bu alanın sağlıklı olabilmesi için, bu alanda çalışanların örgütlenmesi lazım. Avrupa'da böyle bu iş" dedi.